”Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden umutluyum.Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden de mutluyum!”

11 Haziran 2008 Çarşamba

YAŞAMIN DEĞERLERİ


Faiz CEBİROĞLU

”…katılımcı ve eylemsel yetkeli insanın değerleri de çok daha açıktır: Sorumluluk, kendi karar verme, açıklık, alınan kararlarda söz sahibi olma, sevgi, dayanışma, birliktelik, ihtimam, saygı / karşılıklı saygı gibi değerlerdir…"



Yaşamın değerlerinden bahsediyoruz. Yaşamı ”değerli ve anlamlı” kılan değerlerden söz ediyoruz. Yaşamsal değerler, belirli bir evrim sonucunda oluşan değerler ve toplumsal değişime paralel olarak kendini değiştiren ve sürekli geliştiren değerlerdir.

Feodal toplumda yaşamın değerleri nasıldı?

Kapitalist toplumda yaşamın değerleri nasıl?

Sosyalist toplumda yaşamın değerleri nasıl olacak?

Tüm bu sorular, insanın evrim tarihiyle ilgilidir.

Açıktır; insan, sosyal bir varlık olarak sürekli değişir, gelişir ve, “ileri, daha ileri” için yön alır. Bu, insan evrim tarihinin dönüşümüdür. Bu, tarihsel olarak insan dönüşümü oluyor. Devrimciliktir. Devrimcilik bu çerçevede, “ileri, hep ileri için” insanın kendisini de aşması demek, oluyor.

Devrimcilik, ileriye gitmek için, insanın kendisini de aşması demektir.

Gençliğimde Aşık İhsani’den dinlediğim ve çok sevdiğim bir türkü vardı, ileriyi, daha ileriyi gerçekten çok güzel dile getiriyordu:

“ Aya çıkıp yıldızlara / Ordan bakmak istiyorum!”

Budur, ileri daha ileri vizyona sahip olmak, budur.

Buradaki vizyonlar, hepsi, insan yaşamını daha kaliteli ve daha anlamlı kılmak içindir. Bunların hepsi, herşeyin en güzeline layık olan insanlar içindir. Zaten sevdamızın ve kavgamızın hedefi de:

Herşey insan içindir!

Amacımız, insan yaşamını daha kaliteli ve daha değerli yapmak içindir. Anlamlı ve kaliteli yaşam, sahip olduğumuz insani bakışımızla ilgilidir, açıktır. Birinci noktadır.

İkincisi şu: yaşamın değerleri toplumsal değişime uygun olarak, sürekli değişir, gelişir, büyür. Bu da insani bakışımızın sürekli gelişmesi ve büyümesi demektir.

Biz eğitimciler pedagojide, insan gelişimiyle bağıntılı olarak, sürekli yaşamın değerlerinden bahsediyoruz. Amacımız, açıktır. Bu bağlamda, katılımcı ve eylemsel yetkeli insanın değerleri de çok daha açıktır: Sorumluluk, kendi karar verme, açıklık, alınan kararlarda söz sahibi olma, sevgi, dayanışma, birliktelik, ihtimam, saygı / karşılıklı saygı gibi değerlerdir.

Bu değerlerle insan büyüyor, bu değerlerle büyüyen insan, gelişen insan oluyor. Bu değerlerle büyüyen insan, ”hoşgörülü” insan da oluyor.
Burada çarpıcı bir örnek vermek istiyorum, Aniden, Danimarka’nın Taarbæk şehrinde, yıllardır kilisede papazlık yapan Thorkild Grosbøl, ”Tanrı’ya inanmadığını” söyleyince, sözleri, Danimarka genelinde ve papazlar arasında ”şok” etkisi yarattı. Kilise Bakanı da devreye girip, ”Tanrı’ya inanmayan bir insanın, Kilise’de papazlık yapması doğru değil ve papazın derhal görevinden ayrılması gerekir” deyince, Taarbæk kentinin halkı da ayağa kalktı. Papazı desteklemek için yürüyüşler düzenledi. Halk ise, ”Sayın Thorkild Grosbøl, bizlere sürekli İncil’den Tanrı’yla ilgili çok güzel şeyler anlatıyordu. Biz onu seviyor ve ona inanıyoruz” deyip, ona sahip çıktı. Papaz, bu halkın sevgisi ve desteği sayesinde görevinde kaldı.

Şimdi bunun tersini düşünelim. Yani, otoriter toplum değerleriyle yetişen insanı / insanları düşünelim. Örnek olsun, Türkiye. Peki bu olay, Türkiye’de olsaydı ne olurdu?

Bir cami imamı, Türkiye’de ben Allah’a inanmıyorum derse, ne olur?

Allah göstermesin!

Sıvas’ta insanlarımızı diri diri yakanlar, böylesi bir durum karşısında, yalnız cami imamını değil, ailesini, hatta köyünü dahi yakarlar.

Bu, budur. Otoriter toplumda ”hoşgörü” sözcüğü yok. Hoşgörü, otoriter toplumun tersine, ancak katılımcı toplum bireyleri ve üyeleri arasında vücut bulur. Türkiye’de sık sık yaşanan linç etme girişimleri, hiç kuşkusuz, var olan otoriter toplumun, otoriter değerlerinden kaynaklanıyor. Dayak, ceza, kontrol, intikam, linç… hepsi böylesi bir sistemin sonucudur.

Daha yeni, babasının cüzdanından 50 kuruş alıp dondurma alan çocuğuna öldüresiye vuran baba, yine böylesi bir otoriter toplumun sonucu oluyor. Zaten, böylesi bir toplumda, ”hoşgörü” diye bir anlayış olmaz. Olamaz!

Bu sorunlar üzerine durmamızın amacı, yaşamsal değerleri, gerçekten ”yaşamın değerleri” haline getirmek içindir. Değerli yaşam, ancak katılımcı ve eylemci insan toplumunda kendini gösterir. Gösteriyor. Ancak böylesi toplumlarda, insan kaliteli ve değerli bir yaşam sağlayabilir.

Bu bağlamda, böylesi bir toplum ve toplum insanı yaratmak için uğraşmak, biz eğitimcilerin baş görevi oluyor.

Zira, insan herşeyin en güzeline layıktır, diyoruz.

Bu en güzel insanı yaratmak, her sorumlu insanın görevi de oluyor.

Hiç yorum yok: