”Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden umutluyum.Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden de mutluyum!”

3 Temmuz 2008 Perşembe

EZİLENLERİN PEDAGOJİSİNE GİRİŞ



Faiz CEBİROĞLU

Çocuklarımızı nasıl yetiştirmeliyiz?

Çocuklarımızı; entellektüel (aydın, düşünme yete­neklisi), sosyal ve bireysel olarak, “geleceğin sorumlu yetişkinleri” haline gelmeleri için, hangi tür pedagojiyle yetiştirmeliyiz? Çocuk yetiştirme alanında bizlere, sık sık, sorulan sorular bunlardır. Bu sorulara yanıt vermeden önce, pedagog / pedagoji nedir? Bunun üzerine, kısaca durmak istiyorum.

Her sözcüğün bir tarihi vardır. Her kavramın bağ­rın­da taşıdığı bir anlam, bir siyaset, bir felsefe bir psi­koloji var, bu açıktır. Pedagog sözcüğü de, tarihsel ola­rak, Grekçe’den (Yunanca) “paidagogos” tan gelmek­tedir. “Paidos”, çocuk, “agos” da, rehber, yol gösteren an­la­mı­na geliyor. Eski Grek’te (Yunan), asillerin çocuk­larını, ev­den okula, okuldan da eve götürüp/getiren kö­le­ye/kö­lelere “paidagogos” deniyordu. Okullarda, bu asil ve kentli çocukları yetiştirmekle görevlendirilen öğret­men ise, “paidaia” olarak adlandırılıyordu. “Paid” çocuk, “pai­deia” ise, çocuk yetiştirme sanatçısı anlamına geliyor.

Buradan ve bu tarihsel kökenden hareketle, pedagoji kelime ve kavram olarak, 1700 yıllarda Alman / Fransız düşünce felsefesine damgasını vurmuştur. Bu kavram di­rekt Grekçe’den çevrilip “çocuk yetiştirme, yapılan­dırma veya biçimlendirme sanatı” anlamında kullanıldı. Bu bağ­lamda pedagoji, “insanı en güzel şekilde, yetiştirme, yapılandırma/biçimlendirme öğrenimidir”

Bu, budur ama geçmiş tarihten günümüze dek, pedagoji ve “çocuk yetiştirme sanatıyla ilgili tartışmalar hiç durmadı. İnsan toplumunun evrim tarihine göre, pedagoji ve çocuk yetiştirme alanında, farklı bakışlar, farklı eğilimler kendini gösterdi. Buna göre, her eğilimin temsil ettiği politik, felsefi, psikoloji ve buna bağlı olarak da pedagoglar ortaya çıktı. Bunlar, kendi aralarında çeşitli fraksiyonlara ayrılsalar da, genelde, üç tür eğilimden söz etmek mümkün:

Birincisi, otoriter pedagojidir. Burada çocuk, kü­çük bir ‘yetişkin’ olarak kabul edilir. Çocukluk devre­si­nin hiç bir anlam ve değeri yoktur. Çocuk, ailenin sözü dışına çıkmayan ve her dediklerine ‘evet’ demek zorunda kalan bir yaratıktır. Çocuk, “neden böyle olsun?” diye sorduğu zaman, cevap(!) hazır: Çünkü ben öyle istiyorum!

Zira burada çocuk, yeteneksiz, pasif ve a-sosyal olarak kabul edilir. Çocuk, ailenin kontrolü ve disiplini altındadır. Ailenin normlarına karşı çıkanlar veya norm sınırlarını aşanlar, cezalandırılır.

Otoriter pedagojide iyi çocuk, söz dinleyen, disip­linli çocuktur. Burada insan, tıbkı, “tabula rasa”, yani boş, yazılmamış bir yazı tahtası gibi, dışardan doldu­rulacaktır. Buna göre:

Bir: Çocuk, hiç bir şey değildir.

İki: Çocuğun duyguları, gelişimi bir süreç içerisinde algılanmaz.

Üç: Yetiştirici yetiştirir. Doğru olan yetiştirmendir, yetiştirmenlerdir.

Dört: Çocuğun özgür bir talebi, isteği yok. Olamaz…

Burada çocuk, boş bir şişe misali, dışardan doldurulacaktır. Buna uygun örnekler çoktur:

- Öğretmen öğretir, çocuklar öğrenir.

- Öğretmen her şeyi bilir, çocuk hiç bir şey bilmez!

- Öğretmen konuşur, öğrencilerde dinler.

- Öğretmen disipline eder, öğrenciler de disiplinli olur. ( Paulo Freire: Ezilenlerin Pedagojisi. Danimarkaca. Chr.Ejlesr Forlag 1976, s.46).


Paulo Freire


Bu eğilimin siyasi teorisi; kapitalizmdir. Felsefe, mekanik felsefedir. Buna uygun düşen psikoloji ise, “behaviorizm”dir. (Tavır, davranış psikolojisi). Bu psikolojinin temsilcisi ve yaratıcısı, Amerika’lı psikolog Watson’dur. Bu çizgiyi savunan pedagoglar: John Locke, Robert Owen, Drukheim, Bernstein gibi pedagoglardır.

İkincisi, laissez-faire padagoji ya da “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” pedagojisi. Burada çocuk yetiştirme diye bir şey yoktur. Ne ailenin çocuk yetiştirmek için artan zamanları(!) ne de ilgileri vardır. Çocuğun gelişimi, çocuğa terkedilmiştir. Çocuğa örnek olacak ve çocuğa yol gösterecek “sorumlu yetişkin” yoktur. Yani bırak gitsin, misalidir. Hür(!) yetiştirme adı altında çocuk, kendi haline terkedilmiştir. Kısacası, pedagoji yanlış anlaşılmış; yok sayılmıştır.

Bu eğilimin politik teorisi; liberalizm, felsefesi idealizm, psikoloji ise; hümanizmdir. Bu psikolojinin savunucuları; Freud / Erikson, Binet, Neil’dir. Belli başlı pedagogları ise; Platon, Herbert, Spencer, Rousseau, Pestalozzi’dir.

Üçüncüsü, katılımcı, yani sosyalist pedagoji. Çocukluk devresine en çok önem veren pedagojidir. Burada çocuk, hem öznel (subjektif) hem de nesnel (objektif) bir yaratıktır. Öznel olarak, kendi gelişimine katkıda bulunan, aktif ve hedeflidir. Ama çocuk, yalnız kendi kendine “çevresinden uzak” bir şekilde gelişemez. Çocuğu etkileyen nesnel olaylar da vardır. Bunlar iç-içedir; biri olmadan, diğeri olamaz. Çocuk karşılıklı bir şekilde yetiştirilir. Yetişim ve gelişimde, hem çocuğun, hem de çocuğu yetiştiren, “sorumlu yetişkinin” sözü vardır.

Burada iyi çocuk; dışsal değil, içsel bir iradeyle yönlendirilen, bağımsız, yaratıcı ve merak dolu bir çocuktur. Doğuşuyla birlikte sosyal, yetenekli ve aktiftir.

Katılımcı / sosyalist pedagoji için, şuan aklıma gelen, ip uçları şunlardır:

- Çocuk, doğuştan güzeldir.

- Çocuğun, doğuştan yetenekleri vardır ama deney ve bilgi eksikliklerini sorumlu ve yol gösterici yetişkinle birlikte desteklenmesi gerekir.

- Çocuğun duygusal gelişimi, yetenek gelişimi kadar önemlidir. Buna ağırlık verilmesi gerekir.

- Bağımsızlık ve özgür yetişim, her türlü ceza ve kontrolü reddeder. Ceza ve kontrol yerine, aktif gelişim ve açıklamalı öğrenim vardır.

Bu çizgiye düşen siyasi teori; sosyalizmdir. Felsefe; diyalektik, tarihsel felsefedir. Psikoloji ise; Marksist psikolojidir. Bunu temsil eden psikologlar; Vigotsky, Luria, Leontiev, Rubinstein. Burada önplana çıkan pedagoglar: Krupskaya, Makarenko, Hoernle, Kanitz, Ruhle, Paulo Freire.

Özetle, bu üç eğilimin yarattığı sonuç açıktr; çocuk ne tek başına bırakılarak gelişir, ne de otoriter tarzda. Gelecek için, sorumlu bir insan olarak toplumda yerini alır. Çocuğun topyekün gelişimine cevap veren pedagoji, hiç kuşkusuz, katılımcı-sosyalist pedagojidir. Bu çocuğun, motorik (devinim), sosyal, dilsel, yaratıcı, entellektüel ve duygusal olarak karşılıklı bir şekilde, çocukla-pedagog; çocukla-çocuk, arasında gerçekleşen yetişim tarzının pedagojisidir.

Evet, her gelişim, birlikte-diyalogla oluşan gelişimdir. Burada pedagoglara düşen rol, çocuğu dinlemek, çocuğa dikkat etmektir. Yani “çocuk şu an bulunduğu aşamada, tek başına neye muktedir; bundan sonraki aşa­ma için neye ihtiyacı var?” Bunu gözönünde bulun­du­rarak, çocuğa ilham, yardım ve yol göstermek, bu eğilimin önemli bir ilkesi oluyor.

Katılımcı, sosyalist pedagojinin olmazsa-olmaz ilkesi budur.

Doğru pedagoji de budur.

Hiç yorum yok: