”Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden umutluyum.Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden de mutluyum!”

1 Ekim 2008 Çarşamba

İHTİLÂFIN DİLİ

Faiz CEBİROĞLU

İhtilâfın dili, bir gecikmiş yazıdır. Bu önemli konu üzerinde, daha önceleri yazmak istiyordum, ama araya, başka konular girdi. Gecikti. Şimdi yazıyorum. Sorarak başlıyorum: İhtilâf nedir? İhtilâfın dili, nedir?

”Konflikt”, aynı anlama gelmek üzere “ihtilâf”, ya da “uyuşmazlık” üzerine, birçok tanım bulmak mümkün. Ama ben burada, daha çok günlük yaşamda ve çocuk eğitim dalından hareketle şöyle bir tanım yapmak istiyorum: İhtilâf, başkalarıyla, fikir ayrılığına düşmek demektir. Pedagojide, çocuk yetiştirme alanında, üzerinde önemle durduğumuz konu, hiç kuşkusuz, çocuklar arasında ortaya çıkan uyuşmazlık, anlaşmazlık, konusudur.

Genellikle sorulardan başlıyoruz: Anlaşmazlığa neden olan sorun/sorunlar ne? Bu sorunların, çocuklarda yarattığı duygular? Sorunlarn çözümü için, neler yapılabilir? İşte böylesi basit ve temel sorulardan kalkarak, ihtilâf noktalarını bulmaya ve çözmeye çalışıyoruz. Burada, kullandığımız sözlü dilimiz, çok önemli bir rol oynuyor. İki seçenek vardır: Biri, ihtilâfın dili; diğeri ise; ihtilâf çözücü dildir.

Peki, bunlar nedir; ne anlama geliyor?

Yanıtlamadan önce bir parantez açmam gerekiyor: Günlük yaşamda ortaya çıkan bir sürü anlaşmazlığı, bazen sözlü dilimizi kullanmadan, vücut dilimizle çözebiliyoruz. Örnek olsun, bazen, bir dostane bakış, bir tebessüm, bir yüz, bir el hareketi, hafifçe omuza dokunma… İhtilâfı, uyuşmazlığı, çözmeye yetiyor ve artıyor.

Ama bazı ihtilâf noktaları var ki, sözlü dilimizi kullanmadan, bunları çözmemiz mümkün olmuyor. Bu durum, ihtilâf sürecinde kullanılan dil türüne bağlı oluyor. İki tür dilden sözetmiştim: Birincisi, ihtilâfı yükselten dil: Karşısındakini ayıplayan, kınayan bir dildir. Bu dilin karekteristik özelliği: “Sen şöylesin…” diye başlayan ve “suçu” başkalarında gören, bir, dildir.

İkincisi: İhtilâfı yatıştıran dil: Gözleme ve somuta dayanır. Kişinin peşinde değil, ihtilâfı yaratan sorunların peşine düşen bir dildir. Bu dilin karekteristik özelliği: “Sen şöylesin…” demek yerine, “benim gözlemim şu...” cümlesiyle başlayan ve ihtilâfa neden olan sorunları tasvir etmeye ve bulmaya çalışan bir dildir.
Bu iki karşıt dili, mukayese edersek, şöylesi noktalara varmak mümkün:

İHTİLÂFI YÜKSELTEN DİL:
1- Sitemli, saldırgan, genelleştirici, uyuşmazlık sorununu başkalarında gören dil.

2- Sen-dili: “Sen şöylesin…” diye başlayan dil.

3- Karşısındakini dinlememek, sözünü kesmek.

4- Umursamayan.

5- Ayıplayan.

6- Soyut.

7- Geçmişe takılan.

İHTİLÂFI YATIŞTIRAN DİL:
1- İhtilâfın nedenlerini araştıran, kişinin değil, problemin peşine düşen ve sorumluluk taşıyan bir dildir.

2- Ben-dili: “Benim gözlemim şu” diye başlayan dil.

3- Karşısındakini sonuna kadar dinlemek.

4- İlgilenen

5- Arzularını ifade eden

6- Somut

7- Şimdi ve geleceğe bakan.

Sonuç, açıktır: İhtilâfı yükselten dil, tek yönlü ve tek yanlı bir dildir. Bu, biri “kazanan”, biri “kaybeden” dilin aracı oluyor. Çözücü, değildir.

İhtilâfı yatıştıran dil ise; ihtilâf çözücü bir dildir. Burada, biri “kaybeden” biri “kazanan” yok; ama her iki taraf için, “kazanan-kazanan” modeli dili vardır.

Çocuklarımıza öğrettiğimiz dil, hiç kuşkusuz, ihtilâf yükseltici dil değil, ihtilâf çözücü dildir. Yani; “kazanan-kazanan” dil modelidir.

Biz eğitimciler, çocuklarımızı bu alanda yetiştirmekle; onlara bu alanda model olmakla sorumluyuz.

Pedagojinin bir önemli ilkesi de bu oluyor.

---------------------------------------------------------------

(*) Yazdıklarım, birçokları için, ters görünebilir, biliyorum. Yanıtım, kısaca, şu: Aslında, bizlere öğretilen tersleri düzeltiyorum!