”Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden umutluyum.Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden de mutluyum!”

12 Nisan 2009 Pazar

Hikaye…Anlatı…




Faiz Cebiroğlu

Yazılarımda sürekli narrativ, anlatı, yaşam hikayelerinden söz ediyorum. Bu konu üzerinde duruyorum. Okulda öğrencilere yaşam hikayelerinin anlam ve önemini vurguluyorum. Önemlidir; hayatımızın canlı sürecini tasvir eden; dünümüzü bugüne, bugünümüzü yarına bağlayacak olan böylesi sözlü / yazılı tasvirsel anlatımlar önemlidir. Bu, yaşam sürecimizin kimliğidir.

İnsanların sürüleştiği bir dünyada yaşıyoruz. Böylesi bir dönemde yaşam tarihimize sahip çıkmak ve çocuklarımızı bununla beslemek önemlidir. Böylesi bir dönemde, hikaye, anlatı…aynı anlama gelmek üzere, yaşam tarihimize ve genelde ”tarih çarpıtıcılarına” karşı da durmanın bir aracı oluyor. Bu, sık sık karşılaştığımız ”tarih çarpıtıcılarına” karşı ahlaklı olmanın ve dik durmanın da göstergesi ve belgesi oluyor.

Kendimizi ve çevremizi anlamak için bu önemlidir. Dünyamızı ve ”kim olduğumuzu” bilmek için bu zorunludur. Kendimizi ifade etmek, açıklamak; içinde bulunduğumuz bu yaşam evresine ”nasıl” geldiğimizi bilmek için, yaşamsal deneyimlerin yazılı ya da sözlü anlatımlarından yararlanıyoruz. İnsanlar geçmişlerini, tarihlerini kavraması; kuşaktan kuşağa ”nasıl bir yaşam mücadelesi” verdiklerini öğrenmesi gerekiyor. İşte, hikaye, anlatılar bunun aracı oluyor. Bu araçta dünün yaşamsal deneyimleri vardır. Bu araçta insanın tarihsel olarak yapılanması, biçimlenmesi vardır. Bu araçta insanın ”insan” olması vardır.

Ben kimim? Nereden gelmişim ve nereye gidiyorum. Yaşam hikayeleri bu sorulara da yanıttır. Bunları bilmek ve anlamak, kendini, tarihini ve kimliğini bilmek, tanımak ve anlamak demek oluyor.

Bunları söylemek, yazmak ve başkalarına iletmekle yükümlüyüz. Bunları bugünün çocuklarına ama geleceğin büyükleri olacak çocuklarımıza anlatmakla yükümlüyüz! Anlatıyoruz. Anlatacağız. Yaşamsal sürecimize, kimliğimize sahip çıkmanın ”yol” ve ”metodlarını” ifade ediyoruz; başkalarıyla birlikte paylaşıyoruz. Önemlidir, şu açıdan: bugünü bilmek için dünü bilmek gerekiyor; geleceği kurmak için bugünü anlamak gerekiyor. Bu, bileşkedir!

Bileşkedir… Hikaye, anlatı… bileşkedir. Dünün bugüne, bugünün de yarına bağlanmasının bileşkesidir. Burada formül açıktır: Anlatı, anlatının verdiği mesaj, mesajı alan bizler ve bunun yarattığı etki.

Hikaye, anlatı… yaşamsal sürecimizin tasviri oluyor. Tasvir, anlatılanın bütünsel halkasıdır: giriş, anlatım süreci ve sonuç: iç-içedir; bileşkedir.

Anlatılar, toplumsal yaşamın tüm yönlerinde vardır; siyaset, ekonomi, ideoloji, sanat, felsefe…tüm alanlarda tarihsel sürecimizi anlamaya ve kavramaya yardımcı oluyorlar; bunun ipuçlarını veriyorlar.

Nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Yaşadığımız dünyanın evrim tarihi nasıl oldu? Tüm bu soruların yanıtını hikayelerde, anlatılarda bulmak mümkündür.

Hikaye…anlatı, kendimizi ve yaşadığımız dünyayı daha iyi, daha güzel ve daha temiz anlamak içindir. Bu, ilerde, bireysel ve toplumsal gelişmenin daha da boyatacağı güzel bir dünya kurulmasının tohumu demek oluyor.

Hikaye ve anlatı, aynı zamanda resimdir. Dünyanın ve içinde yaşayan insanların resmi. Bu resimde, kimlik, tutum, değerlerimiz ve duygularımız vardır. Bu resim, doğru ile yanlışı görmenin ve güzel bir gelecek kurmanın da aynasıdır.

Hikaye ve anlatılarda değerlerimiz vardır; insanların dünden bugüne ama büyük mücadeleler sonucunda elde etmiş olduğu değerler: demokrasi, sosyalizm, eşitlik, özgürlük, ortaklık, birliktelik, açıklık, doğruluk, bilim, merak, özdeğer, özgüven, empati, inanç, hoşgörü, aşk, estetik, sorumluluk, dayanışma, direniş, öfke, umut gibi değerler…

Bu süreçte insan, kimlik ve anlatım olarak sorgulanıyor; değerler ”eyleme” geçiyor. Tarihsel olarak yaratılan değerlere yeni değerler ekleniyor.

Biz kimiz? Hikaye ve anlatımlarda yanıt buluyor ve insan kimliği bu süreçte sorgulanıyor. Bu şu demektir: Anlatı ve hikayeler, kimlik oluyor; insan kimliği. Kimlik, kendini ve tarihini anlamak demektir… Bu süreçtir ; gelişim süreci. Bu sürecin noktaları vardır. Şudur:

Bir: Yaşam hikayeleri ve kimlik iç-içedir.

İki: Kimlik, kendini , tarihini anlamak ve sorgulamak demektir.

Üç: Yaşam hikayeleri, anlatımlar köprüdür; dünden bugüne, bugünden de yarınlara doğru uzanan ve uzanacak olan bir koprüdür. Önemlidir.

Hikaye ve anlatımlar önemlidir; anlam yaratıyorlar; yaşamsal sürecimizin anlam ve öneminin aracı oluyorlar. Anlatım, duygularımızın kimliğini yaratıyor, geliştiriyor. Kimlik, sosyal, kültürel birliktelikte ”dün, bugün ve yarın” bileşkesinde anlam ve önem kazanıyor. Kimlik, böylesi bir süreçte ”kimlik” oluyor, gelişiyor. İnsan böylesi bir süreçte insan oluyor, gelişiyor.

Narrativ, anlatı, hikayeler aynı zamanda kendimizi bilmenin, tanımanın ve anlamanın da aracıdır. Bu araç, çevremizi ve dünyamızı ”şekillendirme” ve ” değiştirmenin” aracı ve kavgası oluyor.

Böylesi bir kavganın içerisindeyiz. Bunu yapıyoruz. Sözlü / yazılı, vûcutsal… her dil çeşidinden yararlanıp, yaşamsal hikayelerimizin hem toplumsal, hem de bireysel olarak taşıdıkları temel anlam ve önemi ifade ediyoruz. Bu anlamlı ve önemli bir kavgadır. Bu tarihine ve kimliğine sahip çıkmanın kavgasıdır!

Yaşam mücadeledir. Mücadele durmaz. Toplum durmaz. Hikayeler durmaz.

Hikaye ve anlatılar durmaz. Durmuyor. Kavganın önemli bir çeşidi olan yaşam hikayelerimize sahip çıkıyor; tarih çarpıtıcılarına karşı, hikaye ve anlatımlarımızla biz de varız diyoruz. Herşey güzel bir dünya içindir. Herşey insan içindir!..

2 Nisan 2009 Perşembe

KİTAP VE KİTAP OKUMA ÜZERİNE BİR BAKIŞ




Faiz Cebiroğlu

İnsanoğlu, yazı dilinden önce, uzun yıllar sözü kullandı. Daha sonra, ses, sesler, belirli bir kalıba sokuldu. Sistemleşti. Yazı dili ortaya çıktı. Düşüncelerimiz, sorunlarımız, isteklerimiz, duygularımız; kısacası, sevdamız ve kavgamız, kâğıda, kâğıtlara döküldü: Kitaplaştı.

Çeşit çeşit kitaplar yazıldı. Doğa/doğaüstü ve toplumsal yaşamın her yönüne hitap eden kitaplar ortaya çıktı. İnsan toplumunun evrim tarihine denk düşen kitaplar üretildi. Yazı, beyinle bütünleşti. Kâgıtlara işlendi. Kitaplaştı.

Peki, bu kitapları nasıl okumalız? Yazılanları daha iyi anlamak için dikkat etmemiz gereken, belirli ölçütler var mı?

Kitapları tahlil ederek mi, okumalıyız?

Başkalarını bilmem, ama kitapları bir tahlilci gözüyle okumanın, yazılanları anlamak açısından son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Bu, bir.

2. Tahlil, okuma yeteneğimizi son derece geliştirir.

3. Tahlil, aklımızı çalıştırır.

4. Tahlil, kitaba verilen okuma değerini artırır.

5. Tahlil ederek okumak, bizleri düşünce tembeli olmaktan da çıkarır.

Bu temel noktalar ışığında, benim, kitap okurken kullandığım, fokus noktalar var:

1- NASIL BIR YAZAR SORUSU?
- Kitabın yazarıyla ilgili bir önbilgi!

2- NASIL BİR METİN?
- Tanıtım, sunuş, giriş, içkompozisyon!

3- KİTAPTA NE ANLATILIYOR?
- Kişiler, konu, anlatım ilişkisi!

4- NASIL ANLATILIYOR?
- Yazarın anlatım tekniği ve kullandığı dilin etkisi.

5- KİŞİSEL DEĞERLENDİRMEM.
- Kitapla ilgili kişisel yorumum ve kitabın bana verdiği, yaşattığı heyecan!

6- PERSPEKTIF.
- Metinle ilgili görüş açım: metinle – gerçek arasındaki bağıntı
- Metinle – metin arasındaki ilişki.
Bu okuma cetvelimden, örnek olarak, ücüncü noktadaki, “Kitapta ne anlatılıyor?” sorusu altındaki “kişiler” üzerinde ne düşündüğümü kısaca belirteyim

Yani kişiler, kitapta nasıl tasvir ediliyor?

1) Fiziksel durumları: cinsiyet (kadın, erkek), yaş grupları v.s.

2) Ruhsal durum: kişinin kendine “özgüveni” ve “özdeğeri”; duygusal durum; kişisel karekter: sabırlı / sabırsız; aktif / pasif…

3) Sosyal durum: İlişki ağı; aile, arkadaş, tanıdık, yaptığı iş, diğer ilgi alanları v.s.

4) Kültürel durum: Kişinin sahip olduğu kültürel miras; gelenek ve görenekler (aile, yetiştiği ortam, çevre). Yaşama verdiği değer; moral, alışkanlıklar…

İşte, benim kitap ve kitap okurken, üzerinde durduğum fokus noktaları, kısaca bunlardır.

Bunlardır, zira; kitap okumak, anlamak içindir.

Anlamak, düşünmek içindir.

Düşünmek, değiştirmek ve ileri gitmek içindir.