”Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden umutluyum.Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden de mutluyum!”

12 Kasım 2013 Salı

Bana bir hikâye anlat!





Faiz Cebiroğlu

Herkesin anlatmak istediği bir hikâyesi vardır. Herkes, bulunduğu ve yaşadığı durumlara ilişkin hikâyesini anlatmak ister. Çocukların da hikâyesi vardır. Çocuklar da hikâyelerini anlatmak ister. Çocuklar da,  hikâyeleri sever. Çocuklar da, hikâye anlatmayı çok sever. Çocukların düş gücü harekete, çalışmaya başlar başlamaz, heyecan dolu bir dünyaya girerler. Çocukların bu hayal dünyalarında her şey vardır. Çocukların bu hayal dünyalarında,  iyiler ile kötülerin; güzel ile çirkinin iç resmi vardır.  Çocuklar böylesi anlatımlarda çocuk oluyor. Çocuklar, böylesi anlatımlarda büyüyor, kimlik oluyor. Kültür kimliği oluyor.

Çocuk, anlatılarda çocuk oluyor; çocuk, hikâyelerde büyüyor. Çocuk için, fantazi, kurgu ve yaratıcılık, anlatımlarda temel element oluyor. Bu bağlamda, ”bana bir hikâye anlat”,  pedagojide, dil için, kimlik için olmazsa olmaz bir prensip oluyor.

Hikâyeler, önemlidir. Çocuk hikâyeleri  çok önemlidir.

Pratikten çıkan deneyim ve örnekler vardır: Çocuk hikâyeleri ya da anlatımları; hikâyedeki resmi, olduğu gibi, dışa vurmaktır. Hikâyeler, genellikle sözlü ve  resimlidir; hikâye, anlatımın iç-resmini dışa vurmaktır. Herkes için ve çocuklar için de hikâye budur. Hikäye, kelimelerle,  içsel resimler yaratmak ve iletmek demektir. Bu, herkes için, çocuklar için, anlatım sevinci oluyor. Kültür oluyor.

Kelime, hikâyelerdeki iç- resim, ses ve vücut dili, çocukların iç dünyasının dışa vuruşu oluyor. Bu vuruşlarda, sorunların üzerine gitmek vardır. Bu vuruşlarda, araştırma ve ihtilafların çözümü için tahliller vardır. Önemlidir.

Hikâye, anyı zamanda, anlatım sevincidir. Fantazi ve hikâyedeki iç-resim, anlatımın bir başka yönüne  işaret ediiyor. Çocuk, dilsel olarak ta bu anlatımlarda  çocuk oluyor. Anlatımla yapılanma, topyekûn büyüme, bu olsa gerek, diye düşünüyorum. Bana bir hikâye anlat, bu anlamda, dil için, pedagoji için, ihmal edilmemesi gereken bir prensip oluyor, diyorum. Not ediyorum…

Doğru, internet dünyasıyla birlikte, Türkiye’de ve tüm dünyada,  başlayan okuma ve anlatım düşüşü vardır. Bu bilinçle, buna dikkat çekmek, eğitim merkezlerinde, hikâye ve anlatım düşüşün,  insan gelişimi için, kültür için büyük bir kayıp olduğunu sürekli tekrarlamak, en büyük sorumluluk ta oluyor.

Bu bağlamda, ”Bana bir hikâye anlat”gibi kampanyalarla, okullarda ve değişik atölyelerde, hikâye anlatımını teşvik etmek; anlatılan hikâyeleri, iletişim araçları ile başkalarına ulaştırmak ve bunları kuşaktan kuşağa aktarmak, dil için, kültür için, çocuk kültürü için, kimlik için olmazsa olmaz bir görev olduğunu, hep tekrarlamak gerekiyor.

Hikâye anlatım yerleri değişiktir. Değişik eğitim merkezleri vardır. Okuma ve anlatma atölyeleri vardır. Hepsi önemlidir. Son yıllarda, çocuklar üzerinde yaptığım araştırmalarda, çocuk anlatımları, hikâyeler, genellikle drama ve oyun gibi aktivitelerde anlam kazanıyor. Özellikle ”rol oyunları” hikâye anlatımı üzerinde inşaa ediliyor. Böylesi ”rol oyunlarından” kalkarak, her alanda, hikâye anlatım projeleri yapmak ta mümkündür.

Evet…Çocuk, anlatımlarda, diline, kültürüne ve kimliğine sahip çıkıyor. Çocuk, anlatımlarda büyüyor. Dil, kelime hazinesi, kavram, fantazi…hepsi anlatımlarda gelişiyor. Anlatımlarda gelişen sözlü dil, yazılı dil için de merkezi bir öneme sahip  oluyor.

Hikâyelerde, yalnızca sözlü ve yazılı dil değil, anlatılarda, sosyal yetenek, öz-güven ve öz-değer de gelişiyor.

Hikâye, anlatım… ilerde,  dünyamızı kelimelerle fethedecek çocuklar için de en büyük bir projedir.

Projemizin sloganı açıktır: Bana bir hikäye anlat!..

8 Kasım 2013 Cuma

Değerler…


Faiz Cebiroğlu

Değerlerden bahsediyoruz. Olumlu değerlerden söz ediyoruz. Bizleri ileri,  daha ileri götüren değerlerden söz ediyoruz. Pedagojimizin olmazsa olmaz yönü budur ve  bu olmalıdır: Değerlerdir. Pozitif değerlerdir.

Biliniyor, toplumsal yaşam karmaşık ve çok yönlüdür. Değerler de,  toplumsal yaşamın değişik cephelerinde kendini gösteriyor. Bu cephelerde anlam ve önem kazanıyor… Politikaya dair değerler; devlet – demokrasi, örgüt ve örgütsel yapılar. Toplumsal yapı çerçevesinde, iş ve iş bölümü, aile içindeki değerler: çocuk yaşamı ve yetişme tarzı. Dünden bugüne, bugünlerden yarınlara aktarılacak değerler. Pedagog olmak, bu perspektiften yola çıkmak oluyor. Bu yoldaki, perspektifimiz, olumlu ya da olumsuz değerleri ortadan görmek oluyor.

Pedagojinin teorisi de budur: Görmektir! Yanlış ile doğruyu görmektir. Bu da bir ahklaktır. Ahlak, pedagojide en önemli değer oluyor. Pedagojide ahlak, iyi olan nedir? Kötü olan nedir? Sorularına verilen cevap oluyor.

” Birbirimize destek vermek ve dayanışmada bulunmak, çok değerlidir!”

” Çocuklarımızı, sevgiyle, ihtimamla gelecek için yetiştirmek, çok değerlidir!”

Bu ve buna benzer pozitif değerler, birey için, toplum için ya da ideal olan toplum için önemli, pozitif değerler  oluyor.

Değerler vardır, değerler vardır. Negatif olan ve atmamız gereken değerler vardır. Pozitif olan ve sahip olmamız gereken değerler vardır. Pozitif değerler, yani bizleri ileri daha ileriye götüren değerler… bunları bir pedagog olarak, somut olarak, realize etmek istediğimiz değerlerdir.

Pedagojimizin eğitim merkezlerinde değerlerimiz çoktur, bazıları:

Demokrasi, ahlak, bilgi, sevgi, öz-duygu ve öz-güven, sorumluluk, empati, açıklık, hoşgörü, dayanışma, ortaklık, eşitlik, özgürlük, estetik,  doğruluk, güven, aşk…

Bu değerler, bu pozitif değerler, pedagoji eğitimin olmazsa olmaz normları oluyor. Bizler, bunları, yaşadığımız alanlarda herkese ve özellikle çocuklarımıza,  ulaştırmakla yükümlüyüz.

Bu, pedagojik anlamda, bir ahlaksal duruştur. Değerlerimiz bu bağlamda, iyiler ile kötülerin ayrışması oluyor.

İyi olan ne? Kötü olan ne? Bu sorunun cevabı, değerlerde anlam kazanıyor.

Buraya kadar bir nokta açıktır: Değerler, normlar… davranışımızla iç-içe geçmiştir.

Bu perspektiften bakarak; öğle bir zaman gelir ki, bazı değerler kaybolur, erir, gider. Böylesi zamanlarda ve ortamda temel olan,  pozitif değerlerimize sahip çıkmak ve bunun kavgasını  her alanda ve şartta yapmak , savunmaktır.

Pozitif değerlerimiz neden ve niçin yok oluyor? Kimler yok ediyor?

Böylesi basit sorulardan kalkarak, bizleri, ”ileri,  daha ileriye” götürecek değerlere sahip çıkmak ve bunun kavgasını vermek te mümkündür…

Değerler, hem pedagog olarak, hem de birey olarak davranışlarımızın bir aynası oluyor. 

Toplumda,  bir değer olarak,  neyim? Birey olarak, kimim?

Pedagoji, bu sorulara verilen yanıttır. Pedagoji, bu anlamda, değerlerin bilimidir.

Pedagoji, değer, norm ve davranış: eylemsel yetkeli, ahlaklı insanı yaratmak demektir.

Padagoji kavgamız, değerlerle yüklü, zengin bir insanı yaratmak içindir.

Ezilenlerin pedagojisi ve değeri de budur!