Faiz
Cebiroğlu
Herkesin anlatmak istediği bir
hikâyesi vardır. Herkes, bulunduğu ve yaşadığı durumlara ilişkin hikâyesini
anlatmak ister. Çocukların da hikâyesi vardır. Çocuklar da hikâyelerini
anlatmak ister. Çocuklar da, hikâyeleri
sever. Çocuklar da, hikâye anlatmayı çok sever. Çocukların düş gücü harekete,
çalışmaya başlar başlamaz, heyecan dolu bir dünyaya girerler. Çocukların bu
hayal dünyalarında her şey vardır. Çocukların bu hayal dünyalarında, iyiler ile kötülerin; güzel ile çirkinin iç
resmi vardır. Çocuklar böylesi anlatımlarda
çocuk oluyor. Çocuklar, böylesi anlatımlarda büyüyor, kimlik oluyor. Kültür
kimliği oluyor.
Çocuk, anlatılarda çocuk oluyor;
çocuk, hikâyelerde büyüyor. Çocuk için, fantazi, kurgu ve yaratıcılık,
anlatımlarda temel element oluyor. Bu bağlamda, ”bana bir hikâye anlat”, pedagojide, dil için, kimlik için olmazsa
olmaz bir prensip oluyor.
Hikâyeler, önemlidir. Çocuk
hikâyeleri çok önemlidir.
Pratikten çıkan deneyim ve
örnekler vardır: Çocuk hikâyeleri ya da anlatımları; hikâyedeki resmi, olduğu
gibi, dışa vurmaktır. Hikâyeler, genellikle sözlü ve resimlidir; hikâye, anlatımın iç-resmini dışa
vurmaktır. Herkes için ve çocuklar için de hikâye budur. Hikäye, kelimelerle, içsel resimler yaratmak ve iletmek demektir.
Bu, herkes için, çocuklar için, anlatım sevinci oluyor. Kültür oluyor.
Kelime, hikâyelerdeki iç- resim,
ses ve vücut dili, çocukların iç dünyasının dışa vuruşu oluyor. Bu vuruşlarda,
sorunların üzerine gitmek vardır. Bu vuruşlarda, araştırma ve ihtilafların
çözümü için tahliller vardır. Önemlidir.
Hikâye, anyı zamanda, anlatım
sevincidir. Fantazi ve hikâyedeki iç-resim, anlatımın bir başka yönüne işaret ediiyor. Çocuk, dilsel olarak ta bu
anlatımlarda çocuk oluyor. Anlatımla
yapılanma, topyekûn büyüme, bu olsa gerek, diye düşünüyorum. Bana bir hikâye
anlat, bu anlamda, dil için, pedagoji için, ihmal edilmemesi gereken bir
prensip oluyor, diyorum. Not ediyorum…
Doğru, internet dünyasıyla
birlikte, Türkiye’de ve tüm dünyada, başlayan okuma ve anlatım düşüşü vardır. Bu
bilinçle, buna dikkat çekmek, eğitim merkezlerinde, hikâye ve anlatım
düşüşün, insan gelişimi için, kültür
için büyük bir kayıp olduğunu sürekli tekrarlamak, en büyük sorumluluk ta
oluyor.
Bu bağlamda, ”Bana bir hikâye
anlat”gibi kampanyalarla, okullarda ve değişik atölyelerde, hikâye anlatımını
teşvik etmek; anlatılan hikâyeleri, iletişim araçları ile başkalarına
ulaştırmak ve bunları kuşaktan kuşağa aktarmak, dil için, kültür için, çocuk
kültürü için, kimlik için olmazsa olmaz bir görev olduğunu, hep tekrarlamak
gerekiyor.
Hikâye anlatım yerleri
değişiktir. Değişik eğitim merkezleri vardır. Okuma ve anlatma atölyeleri
vardır. Hepsi önemlidir. Son yıllarda, çocuklar üzerinde yaptığım
araştırmalarda, çocuk anlatımları, hikâyeler, genellikle drama ve oyun gibi
aktivitelerde anlam kazanıyor. Özellikle ”rol oyunları” hikâye anlatımı
üzerinde inşaa ediliyor. Böylesi ”rol oyunlarından” kalkarak, her alanda,
hikâye anlatım projeleri yapmak ta mümkündür.
Evet…Çocuk, anlatımlarda, diline,
kültürüne ve kimliğine sahip çıkıyor. Çocuk, anlatımlarda büyüyor. Dil, kelime
hazinesi, kavram, fantazi…hepsi anlatımlarda gelişiyor. Anlatımlarda gelişen
sözlü dil, yazılı dil için de merkezi bir öneme sahip oluyor.
Hikâyelerde, yalnızca sözlü ve
yazılı dil değil, anlatılarda, sosyal yetenek, öz-güven ve öz-değer de
gelişiyor.
Hikâye, anlatım… ilerde, dünyamızı kelimelerle fethedecek çocuklar
için de en büyük bir projedir.
Projemizin sloganı açıktır: Bana
bir hikäye anlat!..